25 Ağustos 2009 Salı

Ostrava'nın Maradonası:Milan Baroş

28 Ekim 1981'de Çek Cumhuriyeti'nin Ostrava kentinde doğdu. Futbola 1987 yılında yani 6 yaşındayken FC Vigantice takımında başladı. 1993 senesinde geçtiği Banik Ostrava takımında ilk kez profesyonel oldu ve kısa sürede burada ünlendi. Çekler ona "Ostrava'nın Maradonası" lakabını takmışlardı. Banik Ostrava'da 84 maçta 27 gol attı.

2002 yılında büyük bir sıçrama gerçekleştirerek İngilizlerin ünlü klübü Liverpool'a 5,5 milyon euroya transfer oldu. O yıl 5 numaralı formayı sırtına geçirdi ve 12 gol atarak dikkatleri üstüne çekti. 2003/2004 sezonunda Blackburn Rovers maçında şanssız bir şekilde ayak bileği kırıldı ve 6 ay boyunca sahalardan uzak kaldı.

Sakatlıktan çıkar çıkmaz Euro 2004 maçları başladı ve Milan Baroş sakatlıktan yeni çıkmasına rağmen iyi bri performans ortaya koyarak takımını yarı finale kadar taşıdı ve 5 gol ile turnuvanın gol kralı oldu ve "Altın Ayakkabı" ödülünü kazandı.

2004/2005 sezonunda Owen ve Heskey'in satılması, Cisse'nin de sakatlanması sonucu takımın en önemli kozu haline geldi. Milan Baroş o yıl 14 gol attı ve o yılın sonunda Liverpool'un Şampiyonlar Ligi kupasını almasında önemli rol oynadı.


2005 yılında ise Milan Baroş Aston Villa ile 4 yıllık sözleşme imzaladı. İlk sezonunda ligde 8 gol attı. Aston Villa'da 10 numaralı formayı giyen Baroş istenilen performansı ortaya koyamadı ve istenmeyen adam haline geldi. Sürekli taraftarla tartışma yaşadı.

Ertesi sezon takımda huzursuzluğu daha da artan Baroş, John Carew ile takas edilerek Lyon'a gönderildi. Milan Baroş burada gollerin yanı sıra skandallarla da sürekli gündeme geldi. 18 Nisan 2007'de Rennes maçında siyahi oyuncu Mbia'ya ırkçı hareketlerde bulunduğu için 3 maç ceza aldı. Tarihler 1 Kasım'ı gösterdiğindeyse Baroş yine medyanın gündemindeydi. Çek oyuncu siyah Ferrarisiyle hız limiti 13o km olan bir otobanda tam 271 km hız yaptı ve polis radarına yakalandı.

Baroş'un yaptığı bu hız Fransa'da hız rekoru olarak tarihe geçti. Baroş'dan önce kayıtlara geçen en büyük hız 248 km idi.

Baros'un skandallarından rahatsızlık duyan yönetim Baroş'u Portsmouth FC takımına kiralı gönderdi. Burada hiç gol atamamıştır.
İyice gözden düşmeye başlayan Baroş'un kariyeri 2008/2009 yılında Galatasaray'a gelmesiyle birlikte değişir. Burada yalnızca futboluna konsantre olan Baroş ilk sezonunda Türkiye'de gol kralı olur ve toplamda 24 gol atar. Baroş Galatasaray'da kendi gol rekorunu da kırmış olur.
Oyunculuk Kariyeri
Milan Baroş, iyi bir futbolcu olduğu kadar aynı zamanda iyi bir de sinema oyuncusudur.Milan Baroš, ilk olarak "Portréty" dizisinde görev almıştır. Sonra sırasıyla "2004 UEFA European Football Championship", "Goal!", "Match of the Day" ve "Liverpool FC: Champions of Europe 2005" filmlerinde görev almıştır. Aynı zamanda bir çok reklam filminde de oynamıştır.

19 Ağustos 2009 Çarşamba

Kaybolan bir değer:Göztepe Spor

Kuruluşu ve Başarıları

14 Haziran 1925 de kurulmuş olan Göztepe Spor Türkiye'nin en büyük futbol klüplerinden birisi
olmuştur. Kurulduğu yıllarda ulusal turnuvalar olmadığından dolayı Mahalli Lig turnuvasına katılmıştır. 1937 yılında İzmirspor'la birleşip Doğanspor adını alır ve o yıl Mahalli Lig şampiyonu olur. O yılın sonunda tekrar Göztepe adını alarak faaliyetlerini sürdürür. 1939,1942,1943,1944,1950 ve 1953 yıllarında 6 defa İzmir Lig Şampiyonu oldu.

1950 yılına gelindiğinde ise içinde Göztepe'nin de bulunduğu 4 büyük takım Türkiye Şampiyonluğu için mücadele eder. İstanbul şampiyonu Beşiktaş, Ankara şampiyonu Gençlerbirliği, İzmir şampiyonu Göztepe ile grup sampiyonu İzmit Kağıtspor Türkiye Şampiyonluğu için karşılaşmaktadır. İlk maçta Göztepe Gençlerbirliğini 4-1 gibi farklı bir skorla yendi. İkinci maçta Kağıtspor'u 3-0 ve son maçta da Beşiktaş'ı 1-0 yendi ve Türkiye Şampiyonluğu Kupasını İzmir'e kazandiran ilk takim olmuştur. 1952/1953 sezonunda Göztepe bu başarısını tekrarlar ve bir kez daha Türkiye Şampiyonu olur.

1959 yılında ise Türkiye Profosyonel 1.Ligi kurulur ve Göztepe'de bu turnuvaya katılmaya hak kazanır.Gerçek Göztepe Efsanesi 1960'lı yıllarda oluşmuştur.

Avrupa Başarıları
1964 yılında Göztepe ilk Avrupa maçına Romanya'nın Petrolul Ploieşti takımıyla oynar ve ilk maçı 1-0 ikinci maçı 2-1 kaybederek ilk turda elenir.

Ertesi yıl ise rakip Almanların güçlü takımı 1860 München'dir.Göztepe ilk maçta güçlü rakibini 2-1 mağlup eder ve Avrupa Arenasındaki ilk galibiyetini alır. İkinci maç ise tam anlamıyla dağılan Göztepe Berlin'de Almanlara 9-1 gibi farklı bir skorla boyun eğiyordu.

1966 yılında gelindiğindeyse rakip İtalyanların ünlü takımı Bologna idi. İlk maçta evinde 2-1 deplasmanda ise 3-1 mağlup olan Göztepe yine bu turnuvaya erken veda eder.

1967 yılına gelindiğindeyse Göztepe bu turnuvaya üst üste 4.kez katılıyordu ve bu kez tur atlamak istiyordu. Rakip Belçika'dan Royal Antwerp FC'dir. Göztepe ilk maçta rakibini deplasmanda Fevzi Zemzem'in 2 golüyle 2-1 yener ve deplasmandaki ilk galibiyetini alır.Evindeki maçda 0-0 bitince Göztepe tarihinde ilk kez tur atlar.

2.turda ise rakip İspanyolların güçlü takımı Atletico Madrid idi. İlk maçta İspanya'da 2-0 kaybeden Göztepe'nin işi çok zordu. Beşiktaş ve Altay'ın elenmesinden sonra kalan tek Türk takımı olan Göztepe'nin evinde oynadığı maçı adeta milli maç havasında geçti ve Göztepe ikinci maçta adeta tarih yazdı ve Halil Kiraz'ın 2,Gürsel Aksel'in 1 golü ile rakibini 3-0 yenerek 3.tura çıkar.

3.Tur'da rakip FK Vojvodina'dır.Yugoslav ekibini geçtiği takdirde Göztepe ,çeyrek finale çıkacaktır.İlk maçı Göztepe deplasmanda 1-0 kaybeder. İzmir'deki maçta ise o zamanların kuvvetli takımına Göztepe aynı skorla yenilir. Avrupa'ya veda eder. Fakat tüm Türkiye onu ayakta alkışlar.

1968/1969 sezonunda ise Göztepe Avrupa'daki başarıları ile herkesin sevgisini kazanmış bir takımdı ve tüm Türkiye Göztepe'den çok fazla şey bekliyordu.

Göztepe o sezon ilk turda Marseille'yı,ikinci turda da FC Arges Pitesti'yi eliyor ve 3.tura çıkıyordu. 3.Turdaki rakip ise OFK Beograd idi. İlk maçı 3-1 kaybeden Göztepe ikinci maçı 2-0 kazanarak çeyrek finale çıktı ve bütün yurdu sevince boğdu. Çeyrek finaldeki rakip Hamburg ilk maçı Türkiye'de oynamak için diretti fakat bu isteği kabul edilmeyince turnuvadan çekildi ve Göztepe hükmen yarı finale çıktı.Yarı finaldeki rakip FC Ujpest'di.Macarların efsane takımı iki maçta da Göztepe'yi 4-0 yendi ve finale çıktı.Fakat tüm dünya Göztepe'yi ayakta alkışladı.Göztepe'nin bu başarısı Türk takımlarının Avrupa'daki ilk başarısıdır.

1969/1970 sezonunda ise Göztepe artık çok tecrübeli bir Avrupa takımı olmuştu ve o yıl da yeni bir tarih daha yazarak Kupa Galipleri Kupası'nda çeyrek final oynadı.O yıllarda Göztepe Dünya'nın en güçlü futbol klüplerinden birisiydi ve Dünya devi klüplerle başa baş maçlar çıkartıyordu.

Göztepe diğer klüplerin yanında daha kısıtlı bir kadrosu olmasına rağmen böyle büyük başarılara imzasını attı ve bütün dünyanın taktirini topladı. Şimdilerde ise malesef 3.Ligde. Böylesine büyük başarılara imzasını atmış bir Türk klübünün 3.Ligde olduğu görmek beni çok üzüyor. Ülkemizde ilkleri başarmış olan bu futbol klübünün yeri kesinlikle buralar değil Süper Ligin en tepesidir...

4 Ağustos 2009 Salı

Dünyanın En Büyük Derbileri:G.Rangers-Celtic


Glasgow Rangers ve Celtic arasında 116 yıldır oynanan Glasgow derbisi dünyanın en büyük derbilerinden biri olarak gösterilmektedir. Bu derbi Old Firm diye de bilinir. Peki ama bu maçı bu kadar önemli kılan şey ne?

Glasgow Rangers ve Celtic Rekabetinin Nedenleri
Celtic 1888 yılında İrlandalı göçmenler tarafından kurulan bir Katolik takımıdır. Glasgow Rangers ise 1873 yılında Protestanlar tarafından kurulmuşur. Glasgow Rangers İskoçya'nın İngiltere ile birleşmesi gerektiğini savunur. Celticliler ise İskoçya'nın bağımsızlığını savunur. Celtic'li bir ailede kimse Glasgow Rangers'ı tutamaz. Bırakın tutmayı adını ağzına bile alamaz. Aynı şey Glasgow'lu aileler içinde geçerlidir. İki takımdan da fanatik olan kişiler karşı takımı tutan kişilerle fazla samimi olmazlar hatta arkadaşlık bile kurmazlar.

İskoçya'da futbolla hiç ilgilenmeyen insanlar bile Katolik veya Protestan olduklarından dolayı bu maçı takip ederler. Bu derbi bir din derbisidir. Rivayetlere göre bu derbiyi Papa'nın bile seyrettiği söyleniliyor.

Birde iki klüp arasında ekonomik yönden bir farklılık var. Alman sosyolog Max Weber’in gözlemlerine göre, Protestanlarla Katoliklerin birlikte yaşadıkları her yerde, Protestanlar daha zengin oluyordur. Bu gözlemde iki kulüp arasındaki ölümüne rekabetin sadece mezhep ayrılığından değil, ekonomik gelir farklılığından da kaynaklandığını, fakir Katoliklerin zengin Protestanlara ekonomik sıkıntılarının sebebi gözüyle bakmalarını da açıklamaktadır.

Johnston'un Glasgow'a transferi ve başına gelenler

Bu derbideki taraftarlar karşılarındakini yalnızca bir rakip olarak görmez aynı zamanda bir düşman olarak da görür. Bu derbinin olaysız geçtiğine pek rastlanmaz. Bu iki takım birbirinden asla oyuncu almaz. 1989 da Johnston Celtic'den Glasgow Rangers'a transfer olduğunda başına gelmeyen kalmadı. İskoçlar işi Johnston'un babasını sokak ortasında dövmeye kadar götürdüler. İki takımın taraftarı da bu oyuncudan nefret ediyordu.Belkide tek ortak noktaları buydu. Glasgow Rangers Celtic'i 1-0 yendiğinde golü Johnston attığı için Glasgow Rangers taraftarı maçın sonucunu 0-0 olarak görmüştür.


Celtic ve Glasgow Rangers Takımları


Celtic'in kuruluş yılı 1888'dir.
Glasgow Rangers'ın kuruluş yılı 1873'dür.

Celtic maçlarını 60.000 kişilik Celtic Park'da oynuyor

Glasgow maçlarını 52.000 kişi kapasiteli İbrox Stadı'nda oynuyor

Celtic'in 42 Lig Şampiyonluğu,34 İskoçya Kupası,14 İskoçya Lig Kupası,1 de Şamiyonlar Ligi Kupası var.

Glasgow Rangers'ın ise 52 Lig Şampiyonluğu,33 İskoçya Kupası,25 Lig Kupası Şampiyonluğu ve 1 de Kupa Galipleri Kupası vardır.

Efsane Futbolcular

Glasgow Rangers tarihinin en golcü ismi Ally McCoist'dir.581 maçta 355 gole imzasını atmıştır.

Celtic takımının en golcüsü ise Jimmy McGrory'dir'dir.Toplam gol sayısı 550'dir.

Glasgow Rangers takımının en uzun süre forma giyen John Greig'dir ve Glasgow fomasıyla 755 maça çıkmıştır.

Celtic takımında en uzun süre forma giyen isim Billy McNeill'dir.Celtic formsıyla toplam 790 maça çıkmıştır


3 Ağustos 2009 Pazartesi

Bir İstikrar Abidesi:Sir Alex Ferguson


Size bu yazımda futbolda istikrarın öneminden bahsedeceğim. Futbolda istikrar deyince belki de hepimizin aklına aynı isim geliyordur:Sir Alex Ferguson. Yada gerçek adıyla Alexander Chapman Ferguson. 23 yıldır Manchester United takımında görev yapıyor ve İngiliz futbolunun belkide en saygın futbol adamı.

Sir Ünvanı Nedir ve Kimlere Verilir?

Sir ünvanı her yıl Kraliçe'nin doğumgününde sanatçıdan sporcuya, askerden diplomata, öğretmenden işadamına, sosyal hizmet görevlisinden mahalli trafik zabıtasına kadar toplumun her kesiminden insana verilen bir ünvandır.
Bu ünvanı kazanabilmek için alıştığı alanda veya yaptığı işte büyük başarılara imza atmış olması, ya da insanların takdirini kazanacak herhangi bir iş yapmış olması gerekiyor. Bu “iş”, herhangi bir spor dalında büyük bir başarı elde eden takımın oyuncusu olmaktan,savaş meydanında kahramanlığa, hatta bir köyün ilkokulu önünde yıllarca çocukların karşıdan karşıya geçmesine yardım etmeye kadar değişebiliyor. İngiltere'de Lord ünvanından sonraki en önemli ünvandır. Bu ünvan Kraliçe’nin önünde diz çöken bir kişinin omzuna kılıçla dokunularak teslim edilen bir ünvandır.

Alex Ferguson ise 1998-1999 sezonunda Premier Lig, Federasyon Kupası ve Şampiyonlar Ligi’ni kazandı ve aynı yıl Ferguson’a İngiltere Kraliçesi tarafından ‘Sir’ unvanı verildi.

Futbolculuk Yaşamı

16 yaşında amatör Queen’s Park takımında forvet oyuncusu olarak futbola başladı. İlk maçında golle tanıştı. Ancak sürekli forma bulmakta zorlanıyordu. Ve 1960’ta kariyerinin ilk transferini yaparak St. Johnstone takımına gitti. Bu kulüpte iyice piştikten sonra 1964’te Dunfermline ile sözleşme imzaladı. Her gittiği takımda yıldızı biraz daha parlayınca 1967’de nihayet Glasgow Rangers ile söz kesti. Fakat büyük yıldızlar sınıfına giremeden birkaç takımda daha ter döküp 1974’te futbolculuk yaşanısına nokta koydu.

Menajerliğe İlk Adımı Ve Başarıları

Futbol yaşantısına son verdikten sonra hiç vakit kaybetmeden aynı yıl East Stirlingshire takımında menajerliğe başladı. Maaşı ise o dönem sadece 40 sterlin idi. Bu takımla anlaştıktan 5 ay sonra Saint Mirren’ın başına geçti. 1977'de büyük bir başarı göstererek Saint Mirren'i 1.Lige çıkarttı.Bundan bir yıl sonrada yıldızının parlayacağı yere, Abeerdeen kulübüne gitti.Ferguson İskoçya'da Abeerdeen'i İskoçya'da Celtic-Rangers'dan sonra 3.bir takım haline getirdi. Abeerdeen'deki en büyük başarısını 1983'de Real Madrid'i yenerek Kupa Galipleri kupasını alarak yaptı. Aynı yıl Süper Kupada Hamburg'u yenerek Süper Kupa'yı Abeerdeen'in müzesine götürdü. İskoçya'da 3lig şampiyonluğu,4 İskoçya Kupası,1 İskoçya Premier Lig Kupası,1 Kupa Galipleri Kupası ve 1 de Süper Kupa kazandı. 1986 yılında adaya geldiğindeyse 19 yıldır şampiyonluk özlemi çeken bir Manchester United vardı. Ferguson burada iyi bir başlangıç yapamadı. 7 yıl boyunca inişli çıkışlı bir grafik sergiledi fakat hiç şampiyonluk göremedi.Taraftarın yoğun tepkilerine rağmen yönetim Ferguson'un arkasında durdu ve Ferguson'a güveniyoruz mesajı verdi. Geriye dönüp baktıklarında ne kadarda doğru bir iş yaptıklarını görüyorlardır. 1993/1994 sezonunda Manchester United'ın altın çağı başlıyordu ve Eric Cantona'lı kadro o sezon sonunda şampiyon oldu ve Manchester United 26 yıl aradan sonra ligde şampiyonluğa ulaştı.Bu şampiyonluk Ferguson'un adadaki ilk lig şampiyonluğudur. Ertesi sezon da Beckham,Scholes ve Keane'i alan Manchester İngiltere'de fırtına gibi esti ve son 15 yılda 8 kez lig şampiyonluğu kazandılar. Bu süreç içinde Ferguson 8 kez Yılın Teknik Adamı seçildi. 1991,1999 ve 2008 yıllarında da Manchester United Avrupa'nın en büyüğü oldu. Ferguson Manchester United'da 8 Lig Şampiyonluğu,3 Şampiyonlar Ligi Kupası,3 Fa Cup ve 1 Süper Kupa olmak üzere toplam 15 kupa kazanmıştır.

Türkiye'deki Durum

Manchester United 23 yıldır tek bir teknik direktörle yoluna devam ederken bu süre 
içinde Galatasaray 18, Beşiktaş 17, Fenerbahçe ise 34 tane teknik direktör değiştirmiş. Manchester United'ın aynı teknik direktörle yola devam ettiğini düşünürsek bu sayılar korkunç. Peki ama kazanan kim olmuş? Her sene Şampiyonlar Ligi'nde en azından çeyrek final oynayan Manchester mı? Yoksa hatayı teknik direktörlerde arayan 3 büyükler mi?